Cebelitarık Boğazı, Akdeniz ile Atlas Okyanusunu birbirinden hem ayıran hem de kavuşturan bir boğaz. Ayrıca, Avrupa ile Afrika kıtalarını da yine aynı şekilde Cebelitarık ayırıyor. Boğazın Avrupa bacağındaki en uç noktası İspanya’da Tarifa iken Afrika tarafında Fas’ın Tanca (Tangier) şehri. Dünyanın özel noktaları arasındaki bu iki şehirde de bulunduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
Avrupa’dan Afrika’ya geçiş noktası
Tanca, Fas’ın ve Kuzey Afrika’nın kuzeybatı ucunda, kıtanın Avrupa’ya açılan kapısı konumunda. Yaklaşık 650Bin nüfusu ile Fas’ın büyük şehirlerinden, konumu itibarı ile de stratejik açıdan önemli bir liman şehri. Fotoğraflarda görüp bayıldığımız bir Fas şehri olmamakla beraber, Avrupa’ya olan yakınlığı ve ilişkileri nedeni ile İSpanya’dan, Fransa’dan, Portekiz’den etkilenmiş ve geçmişte Avrupalı ajanların bir çeşit saklanma yeri gibi olmuş.
İspanya’nın Tarifa şehrinden Fas’a düzenli feribot seferleri yapılıyor. Yolculuk yaklaşık 45 dk. sürüyor, Tarifa’dan Fas’ın Tanca şehrine giderken geçtiğimiz Cebelitarık Boğazı’nı Kaptan Cousteau ( Kaptan Kusto) ‘nun maceralarında adını çokça duymuştuk. Hatta Kaptan Kusto’nun İslamiyeti seçmesine neden olan yerdir burası… Akdeniz ile Atlas Okyanusu suyunun birbirine karışmadığını farketmiş, sonrasında da bu durumun Kuran’da da yazdığını görünce dinini değiştirmişti. Bakalım bu seyahatte biz de bunu görebilecek miyiz?
Tanca feribot iskelesinde bizi bekleyen VIP minibüsümüz ile Fas’ın mavi şehri Chefchaoune’e gidip, iki gün gezdikten sonra üçüncü günü sabahı aracımız gelip bizi aldı ve yeniden Tanca yollarına düştük. Yol boyunca geçtiğimiz yerlerde pencere arkasından da olsa fotoğraf çekmeye çalıştım, yolda severim böyle çekimler yapmayı…
Tanca’ya yaklaşınca şoförümüz “feribota 3-4 saat vaktimiz olduğunu, ek bir ödeme ile şehri ve çevresini de gezdirebileceğini” iletince hemen kabul ettik. Tanca hakkında hiç bir bilgimiz yok, bakalım neler bekliyormuş bizi…
Tanca, okyanus kıyısında modern görünümlü bir şehir
Tanca’da yeni şehrin içinden geçerken sanki Fas değil de Dubai ya da bir Avrupa ülkesi gibi bir görüntü hakim, geniş caddeler ve bulvarlar palmiyelerle ve şık sokak lambaları ile süslü… Yeni yapılmış yüksek katlı yaşam ve ofis binaları İstanbul’dan farksız. Neredeyse her caddeden okyanus görünüyor. Şehrin biraz dışına doğru da lüks villalar, evler yapılmış. Hatta bir bölgeden geçerken şoförümüz bize yüksek duvarlı bahçeli bir binanın Suudi Arabistan Kralı’nın yazlık sarayı olduğunu, hemen karşısındaki devasa park alanının da saraya ait otopark olduğunu söylüyor. Yazları Tanca’nın esintili havasında 2-3 ay geçiriyormuş Suudi Kral.
Sarayın yakın çevresindeki parklardan birinde kısa bir mola veriyoruz. Her molada okyanus izliyoruz. Burası Faslıların ailecek pikniğe, yürüyüşe geldikleri büyük bir park. Turistik bir alan sayılmasa da şoförümüz sanırım Tanca’nın en güzel noktalarını gösterecek bir rota yapmış kendince:)
Yeni kentin liman tarafında ise surların gerisinde eski mahalleler ve çarşılar sıralanıyor, burada kalmak için çok vaktimiz olmadığından sadece yemek molası için duruyoruz ve gözümüze en temiz gelen yere girip tavuklu sandviç alıyoruz. Görünüşünden pek haz almamış olsam da lezzetinin yerinde olduğunu söyleyebilirim. Fas’ta genel durum bu, alışığım 🙂
Okyanus dalgalarının eseri olan Herkül Mağarası
Kentin yaklaşık 15 km dışına çıkınca parklar, manzara, hava birden değişiyor. Okyanus kıyısında çoğunluğu erkek olan Faslılar serinlemeye gelmişler. Dalgalarla adeta dalga geçer gibiler ama uzaktan bize ürkütücü geliyor. Koca dalgalar hızla kıyıya doğru ilerlerken kimse kaçmıyor:) Surf yapanlar, oltaları ile balık tutanlar, serinleyenler…
Okyanusun gel-git olayını bariz görüyoruz burada da… Bu dalgalar bir bölgede oldukça etkili olmuş ki kocaman bir mağaranın oluşmasına neden olmuş. Herkül Mağarası denilen yeri ziyaret ediyoruz. Gündelik bir plaj tesisine girdikten sonra merdivenlerden indiğimizde kocaman bir mağaraya varıyoruz. İçerisi hafif loş olmakla birlikte deniz tarafında bir göz gibi açılmış kayalar ve okyanusun suyu neredeyse içeri kadar giriyor. Bu nokta aslında gün batımı izleme noktası ama biz öğlen vakti buradayız… Tesisin yakın çevresinde çok sayıda plajlar ve oteller sıralanmış… Belli ki Tanca’nın sayfiye kısmındayız.
Akdeniz ile Atlas Okyanusu’nun kavuştuğu yer
Herkül Mağarasından sonra yakınındaki Cap Spartel deniz fenerine de gidiyoruz. Deniz seviyesinden yaklaşık 300 mt yükseklikteki fener binası yuvarlak değil köşeli… Fas’ta camilerin minareleri de köşeli oluyor, aklıma hemen bu not geliyor. Tamamen turistik olan bölgenin özelliği Akdeniz ile Atlas OKyanusu suyunun buluştuğu ancak karışmadığı nokta olması… Aslında çok değerli bir nokta ama özel bir seyir terası yapılmamış, biz de hafif esen okyanus havası eşliğinde denizi izleyip fotoğraf çektiriyoruz.
Vaktimiz fazla olmadığından kahve molası dahi veremiyoruz. Çünkü bu bölgede trafik inanılmaz yoğun, bir an önce dönüşe geçiyoruz.
Tanca için vaktimiz daha fazla olabilseydi görebileceğimiz / yapabileceğimiz şeyler;
- Eski kent medina sokaklarında yürüyüş,
- Mavi balıkçı kayıklarının sıralandığı barınaklarda fotoğraf çekimi,
- Baharat ve sebze pazarı, çarşıları gezmek
- Eski Sultan Sarayını görmek
- Fas Sanat Müzesini ziyaret,
- OKyanus kenarındaki sarı kumların üzerinde deve turu,
- Çılgın deli okyanus dalgalarına karşı zıplamak.
Not: İspanya tarafına Schengen Vizesi ile geçilebiliyor, Fas ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uygulamıyor.