Milano’yu “bugüne kadar neden ertelemişim ki” diye düşüneceğimi hiç tahmin edemezdim… İtalya’nın klasik rotalarını tamamladıktan sonra biraz güneye Bari’ye, biraz orta kesimlerine Toskana’ya gitmiştim ama Milano beni hiç çekmemişti ki! 2017’yi uğurlayacağımız son günlerde sırf pasaportumda bu yıl da bir İtalya mühürü olsun diye apar topar en ucuzundan 2-3 günlük bir Milano gezisi organize ettim. Hediye bilet, birikmiş puan derken uçak maliyeti 100 dolar, en uygun fiyatından iki gece otel de 50 dolar… Ardından da Milano’da yaşayan blogger arkadaşım Pınar’a ( bisikletizm.com) ben geliyorum mesajı:) Kendimi şanslı hissediyorum çünkü; iki günlük seyahatimde master eğitimini Milano’da yapmakta olan, arkadaşımın yeğeni mimar Başak ile Milano sokaklarını yürüyerek tanımak ayrıca tam isabet oldu…
Tadı damağımda kalan Milano gezisinden notları ve fotoğrafları paylaşırken, bu şehri arka plana attığım için haksızlık yaptığımı farkettim…
Duomo ‘nun heybeti ve tarihi meydan
“Tanrının Evi “Duomo Katedrali, Milano şehrinin simgesi, Gotik mimarinin en güzel ve özel örneklerinden biri. Avrupa’nın 4. büyük katedrali, 108 metre yüksekliğinde, heybetli bir görüntüye sahip, ta ki içine girinceye kadar bu kadar büyük olduğunu insan anlayamıyor. Dış cephesi Napolyon’un isteği üzerine beyaz mermerden yapılmış olan katedralin yapımı 500 yılı aşkın bir sürede gerçekleşmiş. 1386da başlayan yapımı 1965 de tamamlanmış. Çatısındaki som altından yapılmış olan Madonna heykeli defalarca çalınmak istenmiş, katedralin içerisi ise 3500 den fazla heykeli barındırıyor. Her hali ile muhteşem ve devasa bir yapı.
Giriş ücreti; katedralin içi, müzesi, terası hepsi ayrı tarifeye tabi, terasa yürüyerek / asansör ile iki alternatif çıkışı mevcut. Benim ziyaretimde buzlanma nedeni ile çatısı ziyarete kapalı idi, sadece katedralin içini görebildim. Akustiği fevkalade olan katedralin mozaikleri de oldukça gösterişli.
Avrupa’nın en eski alışveriş mekanı olan Galleria Vittorio Emanuele II, 1865 yılında yapımına başlanmış ve 1877 yılında açılmış, adını ise yaptıran İtalya kralından almış,ilk yapıldığında şimdiki cam kubbeleri ve çelik kafesi yokmuş, sonradan yapılmış. Duomo Meydanı ile La Scala tiyatro binası arasında olan bu tarihi çarşının içerisinde ilk gününden buyana açık olan tarihi cafe ve lokantalar, marka dükkanlar yer alıyor. Duomo Katedraline mesafesi 20-30 metre. Galleria’nın diğer eşi ise Napoli’de, 2013 yılında da onu ziyaret etmiştim.
Gallerina’nın tam ortasında yerde boğa mozaği bulunuyor, inanca göre bu mozaiğin üzerinde kendi etrafında üç kere durmadan dönmek bereket getiriyor, deneyen çok sayıda turist vardı, bizler fotoğraf çektirmekle kaldık sadece. Galleria Vittoria Emanuele’nin hemen bitişiğinde yer alan Rinascente Alışveriş Merkezi çok katlı, dünya markalarının neredeyse tamamının yer aldığı, alışveriş severlerin gözdesi bir mekan. Sadece çatısında oturup birşeyler içebilir, yeme içme katında enteresan pahalı yiyecekleri görebilirsiniz. Dünyanın pek çok ülkesinden buraya sadece alışveriş yapmaya gelen insanların olduğunu dip not düşelim.
La Scala Tiyatrosu; tarihi meydanda yer alan opera binası, 1778 yılında açılmış ve dünyanın en tanınış salonlarından biri. İçine girmeyi ve hatta tarihi sahnesinde opera yada bale izlemeyi gönülden arzu ederdim, bir başka Milano seyahatimde programına kesin dahil edeceğim.
Milano’nun şehir kapıları da meşhur; Porta Romano, Porta Venezia, Porta Garibaldi. Yönünüzü kaybederseniz bu kapılardan yön bulabilirsiniz. Bir de bana enteresan gelen şey; Moskova durağı, Buones Aires Caddesi, Washington Bölgesi gibi dünya şehirlerinin isimlerine fazlaca yer verilmiş olması.
Brera sokaklarında öylesine yürüyün
Milano’nun stil havasını şehrin bir çok noktasında hissedebilirsiniz ancak Brera sokakları buram buram Milano kokuyor. Vitrinlere yapışık yürürken kaldırımlara, direklere dikkat etmekte fayda var… Sanat galerileri, müzeler, küçük küçük tasarım dükkanları, cafeler, hoş mekanların arasında kaybolmak istiyor insan. Aynı sokaklardanor defalarca geçseniz sıkılmazsınız. Yolun bir tarafı Duomo Katedrali’nin arkasına çıkıyor, kaybolmak ne kelime, her yol Duomo’ya çıkıyor 🙂
İğne İplik Düğüm Anıtı ve Milano
İzmir’den Milano’ya taşınan blogger arkadaşım Pınar ile Cadorna Metro İstasyonu çıkışında buluştuk. Milano’da bana göstermek istediği bir kaç nokta vardı. Ben metro ile gelmiştim buluşma noktamıza, O ise her zaman olduğu gibi bisiklet ile… Farklı bir şehir değil faklı bir ülkede kucaklaşmak varmış:) Metro durağından dakka bir, ilk adımı attık karşımda kocaman bir çelik iğne tasarımı… Betona saplanmış bir iğne, ucunda renkli iplikler takılı, yolun karşısındaki parkın içinde ise tasarımın devamı yerden yükseliyor, renkli iplikler burdan batmış ordan çıkmış ve düğüm olmuş gibi… Anıtın İtalyancası ” Ago, filo e nodo” ” iğne, iplik, düğüm” … 2000 senesinde iki parça halinde yapılmış olan bu anıt stilde marka olan şehrin ulaşımda da ne kadar iyi olduğunu sembolize ediyor. Bu kısa moladan sonra Piazza Castello’nun yükselen duvarlarının yanından Sempione Parkına giriş yaptık.
Sempione Parkında yürüyüş
Parkın giriş yaptığımız ucunda surlar ve müze yer alıyor, diğer ucuna kadar keyifli bir yürüyüşle geçtik ki hava da bugün Aralık ayı olmasına ve Milano’nun soğuk ayaz namına rağmen inanılmaz güzel. Park içindeki ördekli küçük göletleri, romantik köprüleri, yüksek ağaçları, hafif bayır doğal görünümlü minik tepeleri pek hoş. Yürüyüşümüz ağır ağırdı, ortalama 10-15 dk. sürdü diğer ucuna varmamız. Ve karşımızda Paris’deki Zafer Takı’nın benzeri olan Arco della Pace ” Barış Anıtı”.
Napolyon 1806 yılında şehre bu noktadan girer ve anıtın yapımına başlanır, ancak anıt tamamlanmadan şehrin yönetimi değiştirir, uzun bir süre ara verilir yapımına ve nihayet 10 Eylül 1838 yılında tamamlanarak açılır. Tam da bu noktadan sırtımızı parka verip yüzümüzü karşı istikamete verdiğimizde sonsuzluğu görüyoruz. Göz alabildiğince giden bir yol. Parkın etrafındaki tramvay hattının özelliği ise, bu güzergahtan sadece nostalji tramvayları geçiyor.
https://www.instagram.com/p/BdCxOMZDScf/?hl=tr&taken-by=benimlegez
Milano gibi kalabalık bir metropolde böyle büyük bir şehir parkının olması harika bir şey. İnsanlar spor yapıyor, bisiklete biniyor, kitap okuyor, stres atıyor. Gece de güvenli bir yer mi diye merak ettim sordum Pınar’a. Yalnız olmamakta fayda var dedi, ayrıca Milano’nun kadınlara taciz ve tecavüz suç oranı benzer şehirlere oranla yüksekmiş.
Bu durumu akşam üzeri kentin başka bir noktasında rastladığımız bir anı duvarı doğruladı. Navigli’ye doğru yürürken kadın fotoğrafları ve afişlerle dolu bir duvar gördüm. 2017 yılında Milano’da öldürülen kadınların fotoğrafları yer alıyordu.
China Town Milano’da da var…
Sempione Parkından çıkıp sağa doğru dönüp yürümeye devam ettik, istikamet China Town. Çinliler burada da minik bir mahallede toplanmışlar diye düşünmüştüm ki hikayesi bu kadar masum değil. Çinliler çoğalmışlar da çoğalmışlar, şehrin ekonomisinde önemli bir yer tutmaya başlamışlar, sokaklar caddeler Çin ürünleri ile dolmaya başlamış, tarihi bölgenin sokakları bizim Tahtakale gibi olmaya başlayınca belediye başkanı çözüm olarak önce sokakları araç trafiğine kapamış, araç giremeyince mal taşıyamazlar ve kümeleşme dağılır diye düşünmüş. Ama Çinliler buna da çözüm bulmuşlar, Milano zaten bisikletçi bir şehir, bisikletlerle mallar taşınmaya başlanmış bu sefer de. Ayrıca araç girip gürültü yapmadığından, egzos kokusu bırakmadığından sokaklardaki dükkanlar yeme-içme mekanlarına dönüşmeye başlamış. Sonuç; hem alışveriş hem yeme-içme mekanlarının birarada olduğu, kira ve mülk bedellerinin yükseldiği bir dönüşüm yaşanmış.
Porta Garibaldi’den şehrin modern yüzüne geçiş
China Town’dan çıktığımızda üç dört katlı cam piramit Microsoft binası tezat bir görüntü oluşturuyor aslında. Ama devamında Porta Garibaldi’ nin hemen arkasında cam kaplı gökdelenlerinin görememiştik bile, kendini çok iyi saklayan bu kuleler şehrin modern yüzü. Türkiye’deki Kanyon AVM yi hatırlattı bana. Marka dükkanlar, paten sahası, alışveriş ve yeme içme standlarının kurulduğu bir meydan.
Giriş bölümünde ise saksafonu andıran borulardan yapılmış, katlar arası seslenip duyabileceğiniz basit bir iletişim aracı bir şey tasarlanmış. Modern çağda, elimizden telefonun düşmediği bir zamanda seslenerek yada kulak vererek iletişim kurmayı denedim, çocuklar kadar şenlendim:)
Yine aynı bölgede her katı yeşil balkonlardan oluşan rezidanslar da yükseliyor. Bu bölge eski kentin içinde kendini nasıl bu kadar saklayabiliyor gerçekten enteresan…
Porta Garibaldi’nin arkasındaki cam binaları geride bırakıp tekrar eski kente doğru yürümeye başladık. Corco Como caddesi girişinde bir esnaf lokantasında öğle yemeği molası veriyoruz.
İtalya’ya geldik diye pizza, makarna yiyecek değiliz 🙂 Sonuçta bir Akdeniz ülkesindeyiz, zeytinyağlı domatesli sebze yemeği de yemek istiyorum. Küçük, samimi, turistin girmediği bir lokantada kocaman porsiyonlarla harika bir öğle yemeğini kişi başı ortalama 10-15 euroya içecek dahil, aşçı tabağı şeklinde ( üç çeşit ne seçersek) alıyoruz… Nefisss…
Günbatımında Navigli’de olmak varmış
Herşehrin kendine özel günbatımı seyir noktaları olur ya hani, Milano’nun da Navigli’si var. Kanallardan oluşan bölge akşam üzeri kalabalıklaşıyor, güneş batarken gökyüzünün pembeden mora dönen rengi şehre romantik bir hava katıyor… Selfie çekenler, sadece günbatımı seyredenler, kanalda tekne turu yapanlar…
https://www.instagram.com/p/BdDQfEnjGfi/?hl=tr&taken-by=benimlegez
Navigli’deki günbatımı seyri seromonisi bitince soluğu kanal kenarında dizilmiş küçük mekanlarda aldık biz de. Milano’da adettendir yemek öncesi aperativo yapmak. Bir içki parası ödenir, açık büfedeki yiyecekler ücretsiz sunulur. Mekanına göre ücret değişir, kimi yerde 7 euro kimi yerde 10 ya da daha fazla, tamamen mekanın size sunduğu açık büfe yemek alternatiflerine ve kalitesine göre değişkenlik gösterir. Yemek sonrası kanalın girişindeki dondurmacı Rinomata Galeteria’ya uğramanızı öneririm, dükkan sahibinin yüzü asık olsa da dondurması ve krebi tatmaya değer…
Leonardo’nun Milanosu
Kanallara gelince… 12-13 yy.da yapılmış olan kanallardan Navigli’deki Büyük Kanalın uzunluğu 50 km ve Milano’nun Triese nehrinden besleniyor, şimdilerde ticari amaçlı kullanılmasa da yapım amacı Milano’ya ticari yol olması, bu sayede şehre hammadde taşınmış, üretilen mallar da su kanalları sayesinde limanlara oradan da dünyaya ihraç edilmiş. Bir de Duomo Katedralinin yapımında kullanılan mermerler yine Grande Kanalı sayesinde Maggiore Gölünden getirilebilmiş. Kanalların su seviyelerinin ayarlanması, barajların yapımı, projenin tüm tasarımı Leonardo tarafından 15.yy da gerçekleştirildiğinden şehre Leonardo’nun Milanosu da deniliyor.
Ah şu sarı tramvaylar…
Lizbon’dan sonra Milano’da da sarı tramvayların peşine düştüm. Ahşap olan tarihi vagonların hala kullanılıyor olması kente ayrı bir hava katıyor. Yer altı metrosu çok kullanışlı ama caddeleri görerek seyahat etmek daha keyifli olduğundan mümkün olduğunda tramvaya bindim.
Tramvaya binerken kart okutuluyor ancak izlediğim süre boyunca yolcuların neredeyse yarısı bunu hiç yapmadılar 🙂 Kaçak yolculuk özellikle akşamları alışkanlık haline gelmiş.
Milano’da ucuz çanta satan dükkan var mıdır!!!
Şehir Milano olunca, alışveriş yapmadan dönmek mümkün değil. Seyahatimin son saatine kadar kendimi frenleyebilmiştim aslında, saat doldurmak için oturduğumuz cafeden kalkıp vitrinlere bakınarak tramvaya gidecektik ki işte o an “şurada pahalı olmayan bir çantacı var” lafı ile irkildim:) Yarım saatte kabin boy valiz, üç kol çantası almış üstüne bir de tax free formu doldurmuş buldum kendimi:) Bu arada dördüncü çanta kampanyadan, beşinci çanta ise tezgahtarın hediyesi olarak verildi:) Ben çanta aldığım dükkanın adını yazıyorum, gerisi size kalmış… Corso Buenos Aires’de bulunan Carpisa isimli mağaza iki katlı, kredi kartı geçerli, tax free imkanı da var…
Milano’ya ulaşım ve konaklama
Türkiye’den Milano’ya Malpenza ve Bergamo Havalimanlarına uçuşlar mevcut. Milano’ya giderken Pegasus Havayolu ile Bergamo’ya uçtum, hava güzelse Como Gölü ve çevresini görülüyor uçaktan, dönerken ise Malpenza’dan Atlas Havayolu ile döndüm. Her iki havalimanından da Milano şehir merkezine otobüsler var, ortalama 1 saatte direk geliyorlar, otobüs biletini ise binerken alabiliyoruz. Normalde tek yön 10 Euro idi, yılbaşına bir hafta gittiğimden yılbaşı kampanyasına denk geldim ve 5 euroya aldım:)
Havalimanı otobüsleri Central Station binasının iki yanından kalkıyor, yani bir tarafında Malpensa diğer tarafından Bergamo otobüs durağı bulunuyor.
Şehir içindeki ulaşım için yeraltı ve yer üstü raylı sistem mükemmel bir çözüm, her defasında 1.5 euro vermemek için MilanCard alınabilir, ayrıca şehrin her köşesine bisiklet ile ulaşmak da bir alternatif, günde 20.000 adımla iki günde yukarıda saydığım hemen her yeri yürüyerek dolaştım, sadece iki kez metroya, iki kez de tramvaya bindim.
Konaklama için Duomo Meydanına yakın otellerin fiyatı bir miktar daha yüksek ama merkezi, benim kaldığım otel Duomo Meydanına yürüyerek 15-20 dk. mesafede Roxy Otel idi, önünden tramvay geçen otelimizin odası standart, kahvaltısı ise tam bize uygun zenginlikte idi. Anlık kampanyaya denk geldiğinden iki gece için kişi başı kahvaltı dahil 50 dolar civarında ödedik.
Gezi ile ilgili diğer notlar:
- Galleria Vittoria Emanuele ‘nin arka kapısından çıkıp sağa dönün, şehrin en meşhur panzerotti dükkanını göreceksiniz, uzayan sıra gözünüzü korkutmasın çabuk sıra geliyor, beklemeye değer bir lezzet bekliyor sizi.
- Leonardo’nun Son Akşam Yemeği tablosunu görmek isterseniz Dominiken Santa Maria della Gracia kilisesini programınıza dahil etmelisiniz.
- Microsoft binasının hemen kaşısındaki Sanatçılar Mezarlığı şehrin enteresan görülesi yerlerinden.
- Yılbaşına yakın zamanda giderseniz Milano’ya Avrupa’nın pek çok şehrinde olduğu gibi noel pazarlarına denk gelirsiniz. Her yer ışıl ışık ve eğlenceli, görsel açıdan zengin.
- Milano’nun şık mağazalarından indirim vakti alışveriş yapmayı istiyorsanız ocak ayının ikinci haftasından sonra şehre gelmeniz daha doğru olur.
- Milano’nun kışı ayazı meşhur, kışın gelecekseniz sıkı giyinin ve güneşe aldanmayın.
- Şehrin her caddesinde her sokağında küçük küçük mekanlar var sosyalleşebileceğiniz. Otelimize yakın bir yerde oturup birşeyler içelim dedik, Fas esintili bir barda harika zaman geçirdik, soğuktan herkes mekanları dolduruyor. Brera bölgesindeki cafeleri de deneyebilirsiniz, eminim gireceğiniz her mekandan mutlu ayrılacaksınız.
- Bir tam gününüz varsa fazladan, trenle Como Gölü ve çevresine gidebilirsiniz.
- Tax Free yapmayı ihmal etmeyin, havalimanında nakit ödüyorlar, vergi iadesi almak candır:)
- Malpenza Havalimanından dönerken pasaport kontrolü sonrasında freeshoplar başlıyor, uçağa varana kadar koşsanız 10 dk. da kapıya zor ulaşırsınız, o nedenle erken gidip zamanınızı buna göre ayarlayın.
33 yorum
Sevgili Oya,
çok güzel ve alternatif bir Milano rehberi olmuş. Ellerine sağlık. Milano’nun güzelliğini ancak meraklı gözler görebiliyor ve senin kaleminden ve kadrajından Milano harika görünüyor. Yine gel, yine gezelim.
Pınar, şehri bir mimar ve bir blogger ile tanımak benim için ayrıcalıktı. Milano’ya yine gelinir:)) Daha beni bisikletinin sepetinde gezdireceksin:))
Boğa heykelinde üç kere dönersen, Milano’ya bir daha gelirsin dirlerdi… Benim de defalarca dönmüşlüğüm var 🙂 Harika bir yazı, harika bir rehber olmuş.. Ellerine sağlık..
Yılbaşı üzeri olduğundan çok kalabalıktı Galeria, değil boğanın üzerinde üç tur dönmek fotoğraf sırası bile zor geldi:) Ama bereketli olduğu kesin, elim kolum çanta ile döndüm:))
Duomoya giriş ücretli mi olmuş? Ben gittiğimde ücretsizdi. Bir de yemek konusunda özellikle Milano’da revaçta olan ‘ Happy hour’ olayı var. Akşam belli saatler arasında , sadece içtiklerinin ücretini ödeyerek , Deniz ürünlerinden gerçek tiramisuya kadar birçok yiyeceğe açık büfe şeklinde ulaşabiliyorsunuz. Gerçekten keyifli oluyor. Happy hour içinse ‘İguana pub’ gerçekten tavsiye edebileceğim bir mekan. Birdahaki seyehatlere ve gidecek olanlara ufak bir tüyo olsun.
Duomo’ya merdivenle çıkmalı paket 13 Euro civarıydı… Happy hour’a İtalyanlar aperativo diyorlar, ben günü Navigli’de batırdım, o civardaki mekanlardan birine girdim, bu uygulamaya en çok da öğrenciler ve turistler rağbet gösteriyormuş.
Graffitiler beni benden alıyor <3 <3 <3 Yazıyı okurken Milano'ya 3 kere gitmiş biri olarka hiç gezmediğimi fark ettim. Ah bu iş seyahatleri 🙁
İş seyahati için gidince havalimanı-otel-toplantı arasında bir rutin oluşuyor haliyle… Grafiti için Lizbon ve Atina diyorum ben…:)
Fotoğraflar, videolar, anlatılar.. Bir ülkeye,şehre ait görsel ve yazınsal çalışma olarak yorum yaparsam dikkatimi çeken en önemli şey ; düzen.. Sanki her fotoğrafta,videoda bir düzen var, karmaşa yok..
Hindistan, Nepal, Tayland gibi Asya ülkelerinde karmaşa çok düzen az:) Ama fotoğrafçı gözüm sanırım onları da kendi içinde istemeden bir düzene sokuyor:=)
milano’ya turla gitmiştim ama anladim ki aslinda hiç gezmemişiz 🙁 sanirim bir kere daha gitmem gerekecek 😉 harika bir rehber olmuş
Turla gidince kenti yarım günde gezdirip ekstra turlarla çevre gezilerine yönlendirme yapıyorlar. Oysa bir şehir için asgari 3-4 gün ayırmak gerekiyor… Defalarca aynı sokaktan geçmek lazım, markete pazara alışverişe gitmek lazım, yani zaman lazım:)
Hep Milano ile ilgili burada pek görecek bir şey yok lakırtılarından gözümün önünde olamamıştı. Meğerse doğru kişden okumamışız.
Tebrikler
Cengiz, inan ben de senin gibi düşünüyordum… Kesinlikle görmelisin, ayrıca uçuş çok sayıda olduğundan bilet fiyatları da ekonomik bulabiirsin.
Sempiona parkında yürüyüş yapmayı çok isterdim.Gidip görmek istediğim şehirlerden biri… Cafelerinde oturup insanları izlemek , yaşamlarına dair fikir yürütmek hoş olurdu kendimi fotoğraflarınla içinde gibi hissettim. Sevgiler
Valla senin sadece cafelerinde oturacağına gözümle görsem inanmam:)) Marka alışveriş sevenler cennete düşmüş gibi oluyorlar burada:))
Oyacım, harika bir Milano yazısı olmuş. Tam bir Milano Guide tarzında olmuş. Milano ile aramda hep bir mesafe vardı sadece alışveriş ve yemek şehri olarak düşünürdüm. Falkat şimdi farklı bir gözle bakmaya başladım sayende. Bende en yakın zamanda şehre gitmeye karar verdiğimde mutlaka senin bu güzel tavsiyelerinle uyup geziceğim. Sevgiler
Sevgili Oya yazı ve fotoğraflar sayesinde Milano’ya gitmiş kadar oldum 😊 ancak vizem de varken gerçekten görmeyi istiyorum .. umarım bu yıl içinde yapabilir ve kılavuz olarak yazından ve yorumlarda geçen ipuçlarından faydalanabilirim 🙏🏻
Banu, çekilişi sen kazandın, güle güle kullan :)) özelden adresini iletirsen sevinirim…
Hele bak şu çapkın tanrıya katedralin en tepesine madonnayı oturtmuşlar ya ! bir de çalınmasın diye koruma altına almışlar
mizah anlayışlarına bayıldım bu etrükslerin 😁
Sevgili Oya hanım,
Ben de İtalya’yı sevenlerdenim ama bana da Milano hiç cazip gelmemişti şimdiye kadar. Genellikle moda haftası nedeniyle basında yer alan bir şehirdi benim için. Demek ki bu kadar önyargılı olmamalıymışız. Napoli’deki Galleria’yı görmüştüm buradaki de en az onun kadar güzel görünüyor. La Scala dünyaca ünlü sanatçımız rahmetli soprano Leyla Gencer’in de sahne aldığı yer, orayı mutlaka görmek isterim. Kaleme aldığınız bu Milano yazısı ile bizim de bakış açımız değişti. Gitmek, görmek, keşfetmek lazım. Emeğinize
sağlık.Teşeklürler.😊
Anlatım ve bilgilendirme okadar güzelki sanki siz dolaşırken bizde arkanızdan sizi takip ediyoruz.Fotoğraf ve gezi kültürünüzün yanında akıcı anlatımınızıda takdir ediyoruz Hedef Milano 😃
Senden iki hafta sonra gittim, Como gölü ve mezarlığı gezme şansım oldu. Bir toplumu tanımak için kabristanlarına bakmak lazım demiş biri, adını unuttum. Mezar heykeltraşlığının en iyi örneği sanırım. Ayrıca insanların şıklığı beni büyüledi. Yaşlı, kısa boylu, şişman bir adam uzun yeşil paltosu, fötr şapkası, koltuğunun altında tuttuğu yeşil deri çantasıyla gösterişsiz fakat çok şıktı. Milano da yaşlı, genç, uzun, kısa, şişman, zayıf herkes güzel giyiniyor. Erkekler çok yakışıklı, sakalsız, pırıl pırıllar. Tek şikayetim sabah on civarında kafelerin önlerinde, metro istasyonlarında şapkalarını ters çevirip dilenen gençler. Dönüşte sabah sekizde metroya girdim, eğer karşıma çıksalardı, dilenmeyi iş edinip erkenden işbaşı yaptıkları için bozukluklardan verecektim. Tabii tembellerin hiç biri ortalıkta yoktu. Bana Milano’yu tekrar gezdirdiğin için teşekkürler. Yine gitmek isterim, kısmet.
Sevgili Oya.Milano’ya gitsem böyle akıcı anlatımlı bir rehbere rastlamak çok zor.Gercekten anlatımın, fotoğrafların süper olmuş.Eline,diline sağlık.
Teşekkür ediyorum Fatma, gidersen Navigli’den bir foto da benim için çeker misin 🙂 Sevgiler
Milano Milano olalı böyle güzel anlatılmamıştır bence 👌
Anlatım ve yorum çok iyi .Bende sizin ile Milano’yu gezmiş gibi oldum .İtalya’yı gezmiştim ama Milano’yu görmemiştim .Gidip görmek farz oldu ☺️
Teşekkürler Semahat, eminim ki seveceksin Milano’yu… Sevgiler…
Oya, çok keyifli bir yazı olmuş. Bir çırpıda okunuyor. 90’lı yıllarda ilk defa İtalya’ya giderken Milano planımdaydı çıkarttım. Yazını okuyup fotoğrafları görünce üzüldüm gitmemiş olduğuma. Belki bundan sonraki ilk gidişte sayende plana alırım.
Zehra, Asya ya da Küba kadar renkli değil elbette ama, şehir gezmeyi sevenlere tavsiyemdir. Ayrıca yeni tur şirketinizin destinasyonları arasında Milano da olmalı 🙂
Parkını çok seviyorum.:))
Okuduğum ve bitmesini istemediğim bir yazı olmuş. Çok memnun kaldım bu yazıdan. Deneyimleriniz bir harika
teşekkür ederim.