Lviv, adını son zamanlarda sıkça duymaya, fotoğraflarını ise boy boy görmeye başladığımız Ukrayna’nın popüler ve turistik şehirlerinden. Ülkenin batı bölümünde yer alan Lviv, Avrupa’ya sınır bir kent, Polonya’ya sadece 70 km mesafede ve bunu Lviv sokaklarında yürürken sanki Avrupa’nın göbeğinde geziyormuşçasına hissediyorsunuz.
Türkiye – Ukrayna arasındaki pasaportsuz, kimlikle seyahat uygulamasının başlamasından sonra Türk gezginlerin Ukrayna’nın şehirlerine olan ilgisi müthiş bir şekilde artmış bulunmakta, havayolu firmalarının uygun fiyatlı ücretleri ve kampanyaları da buna etken tabi. Aralık ayı başında gerçekleştirdiğim Lviv seyahatimin uçak biletini mayıs ayında almıştım, kampanyalı ücreti gidiş-dönüş sadece 290 TL… Evet, yanlış okumadınız… İstanbul’dan Anadolu’nun herhangi bir şehrine tek yön gidiş ücreti bile bu rakamın üzerinde iken fırsatı yakalayınca gözü kapalı aldım bileti.
Sen ne şirin şehirsin Lviv
Perşembe günü öğleden sonra, soğuk ama karsız bir havada iniyoruz Lviv’e. Ukrayna saati ile 15.30 civarında… Seyahat öncesinde cep telefonuma indirdiğim UBER’i kullanarak şehir merkezindeki otelimize trafiğe rağmen 35 dakikada ve 85 Grivna ücret ile ulaşıyoruz. Bu arada 100 Grivna 19,30 TL. Havalimanının merkeze uzaklığı ise ortalama 5 km, yani çok yakın. Uber kullanmak istemiyorsanız 9 nolu tramvay ile 1 TL karşılığı bilet ile şehir merkezine inmek de mümkün.
Kuzeyde olduğumuz nasıl da belli, saat daha 16:00 civarında ve biz Lviv merkeze henüz ulaşıyor iken güneş batmaya başladı bile. Oteli, caddesini ve kapı numarasını çok kolay buluyoruz ama büyük ana kapıdan avluya geçiş yaptıktan sonra tıkanıp kalıyoruz:) Ukrayna, Romanya gibi doğu bloku ülkelerde binaların orta yerinde bir avlu oluyor, apartmanların kapısı ise bu avluya açılıyor, en dış kapı ise avlunun sokağa çıkış kapısı… Böyle bir avluda otel hangisi olabilir ki, teker teker bakmaya başlıyoruz binalara ve otelin kapısını nihayet buluyoruz:) Üç gece bu otelde kalacağız, oda kahvaltı kişi başı ödeyeceğimiz ücret 265 TL, her yere yürüme mesafesinde…
Çantalarımızı otele bırakıp akşam yürüyüşüne ve akşam yemeğine çıkıyoruz büyük bir heyecanla. İlk andan itibaren seviyorum Lviv’i, kanım ısınıyor… Daha kaldırımdan ayağımızı kaldırır kaldırmaz araçlar duruyor ve yayaya yol veriyorlar, aynı Avrupa gibi… Lviv’in iki tane merkez ana binası var, Opera Binası ve Belediye Binası. Gezilip, görülecek, gidilecek, deneyimlenecek hemen herşey bu iki binanın etrafına dağılmış durumda.
İlk gece karanlıkta fazla bir şey göremesek de notlarıma aldığım Gas Lamp restorantta akşam yemeğimizi yiyoruz. Restoranın özelliği, gaz lambasını icat eden mucidin anısına açılmış bir restoran ve her katında çeşit çeşit gaz lambaları müze gibi sergileniyor.İlk gaz lambasını 1853 yılında Viyana’dan Lviv’e getiren eczacı Jan Zech’in bronz heykeli de bir masa başında oturur hali ile restoranın önüne yerleştirilmiş. Dediğim gibi daha ilk gün ve gece, asıl yarın gün ışığında keşfedeceğiz şehri.
Sabahleyin tatlı bir sürprizle uyanıyoruz, lapa lapa kar yağıyor, aralık ayına bilet almamın ucuzluğunun yanı sıra karlı görmek isteyişimdi Lviv’i… Bu kar tutar mı tutmaz mı diye aramızda konuşurken kahvaltımızı yapıp, bere ve atkılarımızı takıp ilk durağımız Opera ve Tiyatro binasına doğru yürüyoruz…
Şehri gezmeye başlar başlamaz banklarda, kaldırımlarda, pek çok yerde aslan figürü ile karşılaşınca bunun bir tesadüf olmadığını daha ilk anda fark ediyor insan… Lviv ” aslanlar şehir” demek. İsmini Galiçyalı Rus Kralın büyük oğlu Leo’dan alan Lviv, Ukrayna’ nın kültür ve sanat şehri. Bu arada Osmanlı İmparatorluğunun tarihinde önemli bir yeri olan Hürrem Sultan’ın Lviv’e iki saatlik mesafede olan Rohatyn kasabasında 1502 yılında doğduğunu da dip not düşelim.
Opera ve Tiyatro Binası şehrin sembolü
1901 yılında yani 20. yy’ın başında yapılmış olan ihtişamlı opera binasının önünde uzayan bir bulvar ve park şehrin iki önemli meydanından biri. Tarihi binanın tepesinde üç ayrı heykeltraşa yaptırılmış üç heykel yer alıyor… 1000 kişilik salonu ve binanın girişi oldukça görkemli. Opera sezonunun aralık ortasında başlayacağını öğreniyoruz, ama şimdilerde de her gün bir tiyatro sergileniyor, bize akşam 5-6 arası gidersek tiyatronun içini oyun bileti almadan da görebileceğimizi söyleseler de biletsiz ana salonun içine sadece kapıdan bakabiliyoruz, fotoğraf çekmemize izin çıkmıyor maalesef.
Aralık ayı tüm Avrupa’da olduğu gibi Lviv’de de noel pazarlarının kurulma vakti, opera binasının önündeki meydan hediyelik eşya ve yeme-içme stantları ile şenleniyor. Sıcak şarap, tatlı çerez, sosis stantları rağbet görenlerin başında.
Opera binası çıkışında ise Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko’yu görmek sürpriz oldu, selfie çekerek teselli buldum:) Ama siz siz olun, dilini anlamayacak olsanız da bir tiyatro ya da opera bileti alıp ( genellikle yer kalmıyor, bileti seyahat öncesi internetten satın alın ) bu görkemli yapının amyansını yaşayın.
Belediye kulesinin manzarası muhteşem
Lviv’de binaların karakteristik özelliği; 3-4 katlı, pastel tonlarda boyalı ve hatta eskidiği için de pastelleşmiş olabilir de, pencereler ve tavanlar yüksek, eski taş yapılar. Arnavut kaldırımlı taş sokaklar ve caddeler hala asfalta yenik düşmemişler. Caddeler boyunca yüksek ağaçlar, geniş yaya kaldırımları, büyük şehir parkları, süslü balkonlar… Lviv gerçekten çok şirin hatta şirine bir şehir:)
Opera binasından sonra ikinci hedefimiz Belediye Binasının kulesine çıkmak ve şehri kuşbakışı izlemek. Rynok Square’e doğru ilerliyoruz, kule uzaktan çok yüksek gibi görünmese de 65 metre imiş, 1381 yılında yapılan bina zaman içinde geçirdiği yangınlardan zarar görmüş ve yıkılmış, 17. ve 19 yylarda ise yenilenmiş.. Önce bina içinde 3 kat çıkıp, sonrasında kuleye çıkmak için 5-6 TL ödeyerek bilet alıyoruz, işte ahşap merdivenleri tırmanış başlıyor, bitmeyen merdiven yapmışlar sanki, bilet geçiş noktasından 310 ana kapıdan ise toplamda 408 basamakla kulenin terasına çıkıyorum ama nefes nefese:) Kesinlikle değer, muhteşem bir kar manzarası karşılıyor beni. Lviv’in düzenli cadde ve sokakları, kiliselerin çan kuleleri, şehrin uzak noktalarına varana kadar çok geniş bir alan güzel izleniyor. Lviv’in en yüksek noktası bu teras.
Kulenin terasındaki çanlı saat 160 yıl önce Avusturya’dan getirilmiş ve ilk günden bu güne çalışıyor. Ne alaka Avusturya diyebilirsiniz… Lviv, Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna bağlı bir şehir imiş, sonrasında Polonya idaresine geçmiş, Ukrayna dili Polonya diline yakın bir dil… Lviv, 2.Dünya Savaşı öncesine kadar çok önemli bir Yahudi nüfusa sahipmiş, savaş sonrasında Sovyetler Birliği idaresine geçen Lviv Ukrayna’nın 1991 yılındaki bağımsızlığı ile Ukrayna’nın önemli bir sınır şehri olmuş. Yani Lviv aslında tam bir Avrupa şehri.
Belediye kulesinden inişte merdivenlerde bir müzisyen ile karşılaşıyoruz, günde iki defa saat 12:00 ve 18:00’de terasa çıkıp canlı performans yapıyormuş meğer, bir daha 310 basamak çıkacak dermanım olmadığından hatıra fotoğrafı çektirip şehri gezmeye devam ediyoruz. Bina önünde iki çeşme var, biri Neptün Çeşmesi diğeri ise Diana Çeşmesi, bir kaç kare fotoğraf çekiyoruz sonra da karlı havada fazla yürümek istemiyoruz, ne yapalım ne yapalım derken turist trenine binmek o an cazip bir fikir geliyor, üstelik bu araçlarda Türkçe çeviri de var, kişi başı ort. 25 TL verip bir saat boyunca sıcak bir ortamda ve rehber eşliğinde kentin tarihi yerlerini dinleyerek ve görerek bir çevre gezisi yapıyoruz.
Belediye binasının çevresi tarih boyunca zaten pazar alanı olarak kullanılmış, hala da devam ediyor. Pazar günleri eski ve antika eşyalar için daha fazla stand kuruluyor. Yün çorap, terlik, ayakkabı, atkı, bere, hediyelik eşyalar klasik olanları, ama tablolara dikkatli bakın bir de eski şamdan, kadeh, fotoğraf makinası, dürbünlere… Grivnalarımı son güne bırakmadan bitirdiğime üzüldüm, çalışan harika manuel fotoğraf makinasını alamadım…
Lviv demek ” kahve, çikolata ve eğlence” demek
Rynok Square yani Pazar Meydanı, belediye binasının dört tarafından oluşan bölgeye deniliyor. Pazar meydanına açılan tüm cadde ve sokaklar turistik bölgeyi oluşturuyor. Meydanın çevresinde yaklaşık 50 kadar yapı 16 yy ila 20 yy’ ın başlarında yapılmış ve bu güne kadar korunmuş. Binalar ve meydan şehre davet edilen İtalyan ve Avusturyalı mimarlar tarafından planlanmış. Yani bu pazar meydanı 500 yılı aşkın zamandır ticaretin şekillendiği yer ve şehrin kalbi burada atıyor. Rynok Meydanı ve çevresi 1998 yılında Unesco Kültür Mirasları listesine dahil edilmiş.
Rynok Meydanının bir köşe başında “Lviv Coffee Mining Manufacture” kahve dükkanı yer alıyor. Kahveler bantların üzerinde taşınıyor, kavruluyor, çekiliyor… Bu işlemleri açıkta izleyen ziyaretçiler dilerlerse taze çekilmiş kahvelerini alabiliyor dilerlerse aynı zamanda oturup tatlı, pasta eşliğinde kahvelerini içebiliyorlar. Caddeye bakan bir pencere kenarında oturmanızı tavsiye ederim. Bu mekanın şöyle bir özelliği daha var, giriş kapısından girdiğinizde sizi önce bir hediyelik eşya satış yeri karşılıyor, mekanın arka tarafı harika bir canlı müzik yapılan bar, üst katı müze, yan tarafı ise kahve dükkanı:) Zaten Lviv’de o kadar çok iyi kahve içilecek mekan var ki belli bir isim vermek istemiyorum, şehir kahve cenneti adeta, sanırsınız kahve çekirdekleri burada üretiliyor 🙂
Lviv denilince ilk ona girecek bir diğer mekan ise “ Lviv Handmade Chocolate” çikolata evi, az önce bahsettiğim kahveciden çıkıp 20-25 metre yolun öbür tarafa yürürseniz meşhur elyapımı çikolatacıya varıyorsunuz. Dediğim gibi tüm mekanlar birbirine çok yakın. Çikolata evi ise 3-4 katlı yine tarihi bir bina. Camekanların arkasında çikolataların yapılışını izleyebiliyor, 1.katta alışveriş yapıp diğer katlarındaki cafelerde oturup hem kahve ya da bitki çayı içip hem de seçtiğiniz çikolataların tadına bakabiliyorsunuz. El örgüsü danteller sadece bu mekanda değil bir çok yerde kendini gösteriyor, Romanya’nın kuzeyine sınır olan Karpatlar ve Lviv bölgesi dantel, el işi, kilimcilik açısından birbirine çok benziyor, bunu da fark etmedim değil:)
Bu arada çikolata evinin bitişiğindeki heykel Leopold fon Zaher’e ait, yazar 1836 yılında Lviv’de doğmuş ve mazoşizmi içeren eserler kaleme almış. Masoch Cafe de maşosizm konseptli farklı bir mekan olmuş. Menüdeki isimler ” genç bir boğanın gücü, kırbaç, banyo, ohh evet!! ” gibi konseptle uyumlu isimler… Giriş katın arka bölümündeki özel salonda kırbaçlı, mumlu, ipli, tasmalı özel seanslar ciddi ciddi yapılıyor:) Cafenin duvarlarında erotik kabartmalar ve resimler yer alıyor. Biz mekana yemek yiyelim ve bakınalım diye girdik ama arkadaşlarım kalmak istemeyince çıkalım dedik, ben önden onlar arkadan yürürken garsonun kırbaçlarına maruz kaldılar, öyle kırbaçsız uğurlamayız dercesine:) Heykelin pantolonun cebine elinizi sokmayı, göğsündeki delikten ise içeri bakmayı ihmal etmeyiniz:)
Belediye binasının hemen önünde ve yan tarafında iki şubesi olan “Drunk Cherry” ( sarhoş vişne) vişne likörcüsünün önündeki kokteyl masaları hiç bir zaman boş kalmıyor, içeride de hep bir sıra var. Tavandaki kırmızı şişelerden yapılmış dev avize, yerdeki çiniler ve iç dekorasyonu oldukça etkileyici. Dileyen sıcak dileyen soğuk içebiliyor likörünü, bir diğer özelliği ise sarhoş vişneler bardağın dibindeki vişne meyveleri:) Kristal bardaklar, sevimli bardak altlıkları ve boy boy vişne likörleri ayrıca satılıyor.
Lviv Kryjivka Cafe, benim favorim diyebilirim. Belediye binasının hemen karşısında 14 numaralı binanın içinde basit bir kapının önünde sırada bekleyenleri görünce ” acaba doğru yere mi geldik” diye önce bir bakındık. Bir yandan elinden bavullarla inenler, bir yandan çıkanlar, hareketli bir pasaj girişi gibi… Üst katlar hostel imiş… Beklediğimiz kapı aralandı, arkada bir yaşlı asker, ama yeşil forması ve silahına rağmen askerden ziyade sevimli tonton bir dede:) Parolayı soruyor, doğru cevap verirseniz bir shot likör ikram ediyor ve aşağıya yani sığınağa inmenize izin veriyor. Mekan 2.Dünya Savaşından kalma eşyaların da sergilendiği savaş&sığınak konseptli bir cafe pub. Metrelik sucuklar bana metrelik kebabı anımsattı:) Yemekler asker tasında, içkiler metal bardaklarda geliyor. İçerisi mağara gibi arka taraflara uzadıkça uzuyor, müzikler keyifli. Parola ne mi :)) Yazının sonunda okursunuz :))
Belediye binasının arka tarafında buzpateni pistinde gençler ve çocuklar nasıl güzel kayıyorlar, gece geç saatlere ve soğuk havaya rağmen hep dolu… Pistin üst tarafında bir bank bulunuyor, bankın iki tarafında ise aslan heykelleri. Lviv’in aşk kilitleri işte burada takılı… Kilitlere bakan köşe başındaki Atlas Cafe ise uzun bir mola verilmesi gereken hoş bir yer. Yüksek tavanlı, kubbe şeklindeki yere kadar inen camları, duvarlarındaki resimler ile sanki bir müze gibi. İster yemek için ister kahve için gelin, yeter ki gelin derim… İçeride sohbet eden insanlar bile sessizliğe önem veriyor, sakin bir ortam, müzikler harika… Lviv’in en güzel özelliği; mekanlar şık ve konseptli ama fiyatlara bunlar hiç yansımıyor, Atlas Cafe’de kahve 5-6 TL ye sunuluyor.
Buraya kadar gezdiğim gördüğüm kapalı mekanları yazdım, anlatmaya çalıştım. Bu meydanda vakit bulup gidemediğim daha doğrusu önceliğim olmadığı için sona bıraktığım Bira Tiyatrosu gibi enteresan bir çok mekan var. Sokaklardaki müzisyenler ise ayrı bir kategori, sanki sokakta değil de meşhur bir yerde sahne almışlar gibi, harika ezgiler ve performanslar… Sıcak şarabını al, sokakta müzik dinle… Ben üç günde doyamadım Lviv’e, varın gerisini siz düşünün.
Lviv mezarlığı açıkhava müzesi
Mezarlığa bilet alınıp da girilir mi, ya da mezarlık gezilir mi demeyin:) Lviv Lyçakiv Mezarlığı Açıkhava müzesi niteliğinde bir yer ve Avrupa’nın en eski mezarlıklarından. 1786 yılında Avusturyalılar tarafından kurulurken ” soylu aileler, şehrin ileri gelen sanatçı ve siyasi kişilikleri” hedeflenmiş olsa da sonrasında büyümüş ve 43 hektarlık alana yayılmış. 500bin civarında mezar, 500 civarında da heykel ve kabartma yer alıyor. En eski mezar taşı ise 1675 yılına ait. Mezarlığa gündüz ve gece rehberli özel turlar düzenleniyor.
Mezarlığa iki ayrı kapıdan giriliyor, ana büyük kapıdan girişte bilet kesiliyor, yetişkinler için ortalama 8 TL olan girişten biz tesadüfen girmemiş ve UBER ile geldiğimiz mezarlığa arka kapıdan ücretsiz giriş yapıyoruz, bu bölgede özel bir mezar göremeyince acaba doğru mezarlığa gelmedik mi diye düşünüyoruz ama bir süre sonra yürüdükçe turla gelenleri görünce doğru yerde olduğumuzu anlıyoruz.
Mezar taşları, kişilerin statüsünü ve mesleklerini bir nevi anlatır türden. Müzisyen, asker ya da politikacı vb. Çok katlı mezarlıkların sayısı oldukça fazla yoksa bu kadar mezar bu alana sığamazdı. Lyçakiv Mezarlığı Lviv’de görülmesi gereken yerler arasında yer alan bir açık hava müzesi.
Lviv’de gezilebilecek diğer yerler
Ukrayna’nın kültür ve sanat şehri olan Lviv; Bilim Müzesi, Eczacılık Müzesi, Arsenal Silah Müzesi, Etnoğrafya ve El Sanatları Müzesi, Cezaevi Müzesi gibi farklı alanlardaki müzeleri ile ziyaretçilerini kültürel anlamda da tatmin edebilecek bir şehir. Müzelere ortalama 5-6 TL ücret ile giriliyor. Çok sayıda müze gezerim diyorsanız 8 Euroya 24 saat geçerli Lviv kart alıp tramvay ve müzeleri ücretsiz bu karttan karşılamanız mümkün.
Katedral, kilise, şapel, sinagog gibi ibadethaneler ilgi alanınıza giriyorsa gerek Rynok Meydanı çevresinde gerekse şehrin diğer yürüme mesafesinde olan Latin Katedrali, Garnizon Kilisesi, Boim Şapeli, Ermeni Kilisesi, Olga ve Elizabeth Kilisesi bunlardan bazıları.
Lviv şehir parkı da yürüyüşe ve mevsim uygunsa pikniğe uygun büyük ve güzel bir park. Bana önerildiği halde iki gün içine sıkıştırıp gidemediğim Etnoğrafya Parkı’ nda aklımın kaldığını da itiraf ediyorum. Bu parkta Ukrayna kırsal yaşamı sergileniyor.
Ukrayna’da neler tattık
Soğuk havanın vazgeçilmezidir çorba. Rusya ve Ukrayna’da geleneksel çorbanın adı “Borş”, 25 den fazla türü olduğunu öğrendiğimiz borş çorbasının en klasiği olan kırmızı pancar ve lahanadan yapılan türünü denedim, servis ederken içine yoğurt krema kıvamında bir peynir türü de koyuyorlar, çorbanın tadı bana biraz tatlı geldi ama soğuk havada çorba candır…
“Vareniki” sebzeli, etli, tavuklu türleri olan bir tür mantı. Yoğurtla servis ediliyor, tadı güzel ama porsiyonda 7-8 tane olmasına rağmen ( her biri ceviz büyüklüğünde) doymadım diyebilirim:)) Öncesinde ya da sonrasında bişeyler daha yenilmesi tavsiye edilir.
Lviv’e gelmişken cheesecafe, tatlı, kruvasan olmazsa olmaz… Bence önce tatlı yiyip sonra 400 küsür basamaklı belediye kulesine çıkıp, fazla kaloriler eritilebilir:) Ben tatlı hakkımı Atlas cafe’de kullanmayı tercih ediyorum, kahvemi de içine likör dahil ettirerek…Gürcü, Türk, İtalyan mutfağı ve dünya mutfağından nasibini almış Lviv’de bir öğlen Gürcü restoranına giriyoruz. Ukrayna ve Gürcü yemekleri menüde eşit ağırlıklı. Arkadaşlarım borş çorbası söylerken ben de kurufasulye çorbası deniyorum, daha önce Venedik’te içmiş ve çok beğenmiştim, burada da çok lezzetli idi. Süzme mercimek çorbası yapar gibi yapıyorlar kurufasulyeyi de, denemek lazım… Sonrasında aldığım kapalı etli pide nefisti.
Lviv’deki ilk akşam yemeğimizi Gas Lamp’da yediğimizi söylemiştim, Avusturya usulü şinitzel kocaman bir servis tahtası ile sunuluyor, bir tanesi bir kişiye fazla bile geliyor… Lviv yeme içme fiyatları Türkiye’den daha ucuz, o nedenle yemek zevkinize göre menü fiyatlarını görmeden dilediğiniz restorana girin derim.
Yine bana çok önerilen Baczewski Restorana gidemedim, size önerim kalacağınız otel ya da evin sahibi ile iletişim kurup bir sabah kahvaltınız için rezervasyon yaptırmanız, Lviv’in en tarz restoran listesinde ilk 10’da olan bir mekan, kış bahçesindeki kahvaltılarının piyano eşliğinde sunulması en önemli özelliği.
- Lviv, güvenli mi diye soracak olursanız çantalara dikkat derim, siz tedbirinizi alın sonra tatiliniz zehir olmasın, onun dışında sataşan ya da güvenlik açısından bir tehlike yaşamadık tanık olmadık.
- Havalimanı girişinde pasaport polisi sorgu yapmaya başlamıştı tam da bizim seyahatimiz öncesinde ama korkulacak ya da tedirgin olacak bir durum yok, bana tek kelime bile sormadan geçiş izni verdiler, benim gördüklerim daha çok erkek gruplar, 20li yaşlardaki gençler sorguya ayrılıyordu, dönüş uçak bileti ile konaklama rezervasyonunun çıktısını yanınıza alırsanız sorun olacağını sanmıyorum.
- Konaklama için 2-3 kişi iseniz ev kiralamak cazip, Opera binası çevresinde çok sayıda kiralık ev var, booking.com’dan ev bakabilirsiniz de… Benim kaldığım otelin linki bırakıyorum, uygun fiyatlı, temiz ve güvenli bir otel, üstelik kahvaltısı da tatmin edici; Stari Krakiv
- “Lviv’den ne alınır”a cevap elbette ” el yapımı çikolata, taze çekilmiş kahve, vişne likörü”… Antika/eski eşya merakınız varsa açık pazar size göre…
- Nüfusu ortalama 860,000 olan Lviv’de ulaşım raylı sistem ve küçük otobüslerle sağlanıyor, yeraltı metrosu yok. Havalimanı-şehir merkezi arasındaki tramvayın 1 TL olduğunu söylemiştim, şehrin içinde ise ulaşım 0,30-0,35 kuruşa denk geliyor.
- Kayak merakınız varsa bir kaç saat uzaklıktaki Karpatları listenize dahil edebilirsiniz.
- Lviv – Kiev arası trenle / uçakla ulaşım zor değil, bir haftalık Ukrayna seyahati planlayarak oldukça ekonomik bir tatil mümkün.
- Schengen vizeniz varsa Lviv’den Krakow’a (Polonya) geçmeniz hem daha ekonomik hem de alternatif olabilir. Malum Polonya uçak biletleri yüksek.
- Normalde yazılarımda fiyat bilgisi çok fazla vermiyorum, sadece fikir edinilmesi adına küçük detaylar paylaşıyorum, Lviv’in ne kadar uygun bir destinasyon olduğunu vurgulamak adına seyahatin otel+uçak+yeme içme maliyetinin 160 Euro ‘ya malolduğunu haykırıyorum:))
- Kryjivka Cafe ‘nin parolasını yazıyorum:) Heroim Slava / Slava Ukraina
Prag’ı Prag yapan elbette sanatı, tarihi, kültürü ama Türklerin Prag turizmine katkıları tartışılmazdır. Önümüzdeki bir kaç sene içinde Lviv yeni bir Prag olmaya aday, Türklerin Lviv’e ilgisi ise gerçekten dikkate alınacak seviyede. Lviv, eğlenceli ve güzel bir Avrupa şehri ama fiyatlar Euro değil ve Türkler açısından oldukça ekonomik. Ben şehri gezerken bir sonraki Lviv seyahatim için bilet bakmaya başlamıştım bile:)
Ucuz Lviv uçak biletini bulduğum anda yeniden geleceğim…
4 yorum
Lviv bizim de çok sevdiğimiz ve mutlaka bir daha gideceğimiz bir şehir. Biz de gezi ile ilgili yorumlarımızı
paylaşmıştık.Lviv’den hediye almak için aynı zamanda, Cukor’da satılan penguenli kupalar da hoş olabilir.
Güzel öneri için teşekkürler…
Yine bana cesaret verdiginiz yol gösterdiğiniz için binlerce teşekkür ediyorum size. Hiç bilmediğim, aklımın ucundan geçmeyen yerlere sizin sayenizde,gittim. Yazılarınz da rehberim oldu. Lviv gerçekten çok şirin güzel ve ekonomikti. Sevgiler paylasimlarinizin devamını bekliyorum
Sevgili Çimen, sendeki cesaret de çok insanda yok, kendinle gurur duymalısın, samimiyim… Lisan bilmeden tek başına geziyorsun ve her defasında yeni insanlarla tanışarak dönüyorsun… Katkım olduysa ne mutlu bana…