Antalya Olympos’a ilk defa 1996 yılında fiber bir tekne ile Adrasan’dan günübirlik gelmiş ve bir sonraki seyahatimde direk Olympos’a gelmeliyim demiştim içimden… Denize akan dere boyunca zakkumların arasında yürümek, antik kentin taşları arasında gölgelenmek çok etkilemişti beni. 2000’e yani milenyuma Olympos’ta girmiştim, bu sefer kış mevsimi, gündüz güneşin vurduğu ve ısıttığı her yer gece tam bir buzhaneye dönüşmüştü. İşte böyle bir akşam yine üşüyüp çatır çatır yanan ateşin etrafında ısınırken, önce bağlamanın sesi sonrasında ise sohbet öyle güzel geldi ki o gece Olympos Köyevi Pansiyon un sahipleri ile tanıştık.
O zamanlar Olympos, Türk tatilcilerin henüz yeni keşfettiği bir bölge ve ağırlıklı olarak da yabancı sırtçantalı turistlerin gözbebeği idi. Yeni yeni pansiyonlar açılıyordu vadide. Köyevi Pansiyon da işte o yıl kapılarını ilk defa ziyaretçilerine açanlardandı.
Köyevi; öğretmen bir çiftin hikayesi
Köyevi Pansiyon’un sahipleri Gülistan Hoca ile İbrahim Hoca, onlar da bir yaz tatilinde Olympos’a gelip denize güneşe doğaya vurulmuşlar ve ” burada satılık arsa, ev var mıdır ” diye bakınan tipik tatilci modunda iken Yazır Köyü’nde Köyevi Pansiyonun arsasını alıvermişler, sonra yavaş yavaş inşaat işlerine girişmişler ve taş duvarlar yükselmeye başlamış, evlerini yapmışlar… Ardından ” odaları pansiyona mı çevirsek” demişler ve inşaatın boyutu değişmiş.
Tanıştığımızda öğretmenlik mesleğini aktif olarak yapıyorlardı, bir süre sonra emekli olup pansiyonlarına daha fazla zaman ayırmaya başladılar… Çocukları Özgün ve Ezgi ise ilkokul, ortaokula gidiyorlardı, mutfakta ve diğer işlerde ellerinden geldiğince anne babalarına yardımcı oluyor, akşamları ise bağlama ve flüt ile canlı müzik yapıyorlardı, üniversiteyi bitirdiler ve mimar – eczacı oldular, işlerinden arta kalan zamanlarında yine pansiyondalar ve kendi tarzlarını işletmelerine yansıtıyorlar ve hala pansiyonun canlı müzik performanslarından sorumlular.
Köyevi, butik ve tam bir aile işletmesi… Ben ise pansiyonun ilk misafirleri arasındayım, o nedenle işletmenin her dönemini yaşadım, biliyorum… Köyevi, ilk yıllarında daha küçük kapasiteli idi, sadece ana binası vardı ve odaları da bu binanın içinde idi. Tam bir köy evi gibiydi, misafirler salonda sobanın etrafında oturup sohbet ederler, yemeklerini yerler, televizyon pek açılmaz, ağırlıklı olarak sohbet edilir, müzik dinlenir ya da canlı müzik yapılırdı. Bu özelliğini hala muhafaza ediyor olması çok güzel…
Gelen misafirler ise kendilerini bir süre sonra kendi evinde gibi hissetmeye başlıyorlar, imece gibi yardımcı olmaya çalışanlar dahi çıkıyor. Gelenlere hoşgeldiniz çayı ikram etmek, ayrılanların ise ardından bir tas su dökmek gelenek haline gelmiş. Bir bayram tatilimiz kış mevsimine denk gelmişti ve biz kırk arkadaş pansiyonu kapatmıştık, pansiyonda çalışan bir çift henüz evlenmiş ancak düğünlerini imkansızlıktan yapamamışlardı, Köyevi ‘nin bahçesinde davullu zurnalı tüm Olympos’ta dillere destan gerçek bir köy düğünü yapmıştık… Özetle; Köyevi, samimidir, içtendir, evim gibidir.
Derenin şırıltısı ile uyumak
Bahçenin hemen yanından Olympos deresi akar, sonra bu dere antik kenti de geçerek denize kadar ulaşır. Yazın suyu kuruyacak kadar azalsa da kışın şırıltısında uyumayı severim ben. Yattığım yerden hem yıldızları izler, hem de dereyi dinlerim.
Zamanla bahçeye taş ve cumbalı odalar yapıldı ve Köyevi’nin yatak kapasitesi arttı. Yazları sıcak havada öğlen saatlerinde denize gitmek istemeyenler serinlesinler diye de küçük bir havuz yapıldı… Odaların konforu (özel wc,duş, klima, ısıtıcı, saç kurutma, havlu) ile özenle hazırlanan sabah ve akşam açık büfe menüsü Köyevi Pansiyonu Olympos’taki diğer pansiyonlardan ayıran en önemli özelliği…
Bahçede misafirlerin oturacağı sedirli köşkler, güneşten korunmak için sundurma altı sedirler var. Arada kitabını kapan köşkün terasına kaçar. Langırt, tavla, satranç oyuncularını bekler.
Sabahları ekmek kokusu ile uyanmak
Sabahları mutfaktan ya ekmek kokusu gelir ya da el yapımı börek. Gülistan Hoca, biyoloji öğretmeniydi ama mayalı ekmek konusunda da ders verecek kadar başarılı. Ben sabahları ekmek kokusu ile uyanmaya bayılırım… Kışında soba üzerinde kızartılır ekmekler… Müthiş güzel bir koku ve müthiş güzel bir duygu, bunu size sadece anneniz ya da babanız gibi en yakınınız yapar. Sanki evimizde uyanıyoruz…
Her öğün bir ritüel havasındadır bu evde… Yiyecek her şey peynir, reçel, yağ, bal, yumurta doğal köy ürünü ve sağlıklı. Havuç rendesi ve roka ise sağlıklı kahvaltı büfesinde her zaman vardır.
Akşam yemeğindeki tarhana çorbasından zeytinyağlı sebzeye, etli yemekten, mezelere hepsi birbirinden leziz ve açık büfe şeklinde sunulur. Salatanın tadına doyulmaz, sonuçta bildiğimiz salata ama sıkılan limon, dökülen zeytinyağı İbrahim Hoca’nın sevgisi ile birleşince ortaya müthiş bir lezzet çıkıyor. Kimi zaman mangal yakılır, üzerinden mis gibi balıkların kokusu yayılır, kimi zaman ise sacda pişen yufka ekmeğin kokusu… Bahçeden toplanan üzüm, nar, portakal ise akşam yemeğinde misafirlerle paylaşılır.
Akşamları, bahçede bir ateş yakılır, insanlar çevresinde oturup hem sohbet ederler hem de bir şeyler içerler… Gecenin ilerleyen saatlerinde köze patates bile gömülür, pişmesi dört gözle beklenilir 🙂 Bazen gelen misafirler bazen de Özgün ve Ezgi canlı performans yaparlar, hep beraber jazz da dinlenilir türkü de…
Olympos Köyevi Pansiyon’un misafirleri genellikle orta yaş ve ailelerdir, çocuklu ailelerin kesinlikle rahat edebilecekleri bir ortama sahip olduğundan misafir kitlesi bu yönde gelişmiş, zaten giden bir daha bir daha gidiyor. Bebeğinize süt ısıtacaksanız ya da çocuğunuz her yemeği yemiyorsa mutfakta size yardımcı olacak birileri muhakkak vardır.
Fazla lüks bir ortam beklemeyin ama temiz, düzgün, güvenli, sıcak ve sade bir ortamı vardır, eviniz gibi…
Olympos’a her mevsim gidin
Olympos Antik Kentine ve denize mesafesi 2.5 km, yaa o kadar yol yürünür müüü diyebilirsiniz, ama sabah sporu gibi düşünün… Olympos’a yaz dışında da gidin. Mesela kasım ayında ya da mart ayında…
Kafa dinlemek ve şehirden kaçmak isteyenler kitabını, sırt çantasını kapıp kaçıyor buralara. Kimi zaman bir yoga grubu, kimi zaman heykeltraş grubuna denk gelmek mümkün. Aslında Olympos kaçanların buluşma ve tanışma noktasıdır. Burada temeli atılmış dostluklar kalıcıdır, nihayetinde aynı Köyevi’nde kalmışız 🙂
Olympos’da dere coşkun akar baharda ve kışın… Denize doğru yürürken bir portakal kopartırsın dalından, kokusu elli metre geriden gelene mis gibi gelir… Nar çoktur bahçelerde, hemen her pansiyonda nar ve havuç suyu taze taze sıkılır ve satılır. Doğanın sesi, pansiyonlardan yükselen müzikle bütünleşir…
Sahilde taş sektirirsin denizde dalgalara karşı, kaç defa sektiğini sayarsın… Yorulunca Yavuz Restoran’a kaçıp bira + patates eşliğinde sohbete dalarsın…. İşte bütün bunları yazın yapmak mümkün değil…
Olympos’da başka neler yapabilirsiniz;
- Olympos antik kentini görebilirsiniz.
- Bisiklet ile Adrasan’ı ve çevreyi gezebilirsiniz. Yazın ise Adrasan sahili çok güzeldir, hatta tekne turuna dahi çıkabilirsiniz.
- Çıralı’ya geçip Yanartaş’a çıkabilirsiniz.
- Kaya tırmanışına uygun sahalar mevcut.
- Rehber ya da tecrübeli kişiler eşliğinde Musa Dağına çıkabilirsiniz.
- Kemer yolu üzerindeki Ulupınar’da alabalık yiyebilirsiniz.
- Kumluca ve Finike çevresinde antik kent ziyaretleri yapabilirsiniz.
- Yörük köylerini görebilirsiniz.
- Teleferik ile dağa çıkabilirsiniz.
- Jeep safari ile çevre gezisi imkanı var.
- Oltanızı alıp balığa çıkabilirsiniz…
Not: Olympos sahiline gidebilmek için antik kentin girişindeki gişelerden bilet almanız ya da müze kartınızı yanınızda bulundurmanız gerekiyor.