2016 yılının yaz ayları idi, Yelda Baler’in instagram hesabında paylaştığı Nemrut’ta yıldız pozlama fotoğrafını gördüğüm anda “ben buraya gitmeliyim ve bu fotoğrafı çekmeliyim” dedim. Ara sıra Yelda’ya mesaj atıp, beni unutmazsın değil mi diyerek kendimi de hatırlatıyorum ki sınırlı sayıdaki kontenjanında bana yer ayırsın. Derken sayılı gün geldi ve 2017 yılının Nemrut gezi takvimi açıklandı, bir iki arkadaşımla da paylaşıp geziye kaydımı yaptırdım. Yaklaşık bir yıldır heyecanla bugünü bekliyorum. Her seyahate çıkarken içim kıpır kıpır olur ama bu sefer bir başka kıpırdıyor…
Cuma sabahı yola çıkılacak, ben ise iki gün öncesinde fotoğraf makinamı yeniliyorum, tanımadığım bir ekipmanla zor bir işe kalkıştığımın farkındayım ama yüzme bilmeyenler için de denize atın demiyorlar mı 🙂
Kendimi inanılmaz mutlu ve özel hissediyorum, Nemrut Dağı’nda milyarca yıldızın altında muhteşem bir gece geçirdim… Bana göre harika fotoğraflar deneyimledim… Yazarken bile o anları yaşayıp heyecanlanıyorum… Beni bu kadar etkileyen seyahatin detaylarını merak ediyor musunuz?
Nemrut’un tepesinde Kommagene Uygarlığı’nın izinde…
Anadolu için “doğu ve batının sentezi” ifadesi kullanılır, aslında bu tanım M.Ö. 1.yy’a uzanan Nemrut Dağı ve çevresinde kurulmuş Kommagene Uygarlığı için de o kadar uyuyor ki… Kommagene Krallığı İ.Ö. 109 yılında , baba tarafı Pers Krallarından “Krallar Kralı” olan Darius’a ile, anne tarafı ise Makedonyalı Büyük İskender ile akraba olan bir prensin oğlu Mithridates Kallinikos tarafından kurulmuş. Yani doğu ve batının gerçekten buluştuğu bir krallık. Farklı inanç ve kültürlerdeki insanlardan oluşan topluluğun bir arada barış içinde yaşayabilmesi ve birliğini koruyabilmesi için çevreye çok sayıda tapınaklar yapılmış.
Kommagene Kralları arasında en ünlü olan 1. Antiochos zamanı, krallığın en parlak dönemleri imiş ve kral kendi mezarını Nemrut Dağı’nın tepesine yaptırmış. Mezar 55 mt yüksekliğinde bir tümülüsün içinde ve bugün bile hala açılmamış, aslında açılmamış demek doğru da olmaz çünkü ne zaman birileri ya da define avcıları tümülüsü açmak istese başlarına kötü olaylar gelmiş ve tümülüs ” açılamamış”…
Tümülüsün doğu ve batı taraflarında bildiğimiz heykeller yer alıyor. Doğu Terası baba tarafına yani İran’a bakıyor, Batı terası ise anne tarafına yani Makedonya’ya… İki taraftaki heykeller de birbirlerinin aynısı, sadece Doğu Terasındaki heykellerin boyutları Batıdakilerden daha küçük. Boyları 8-10 mt.ye kadar olan heykellerin gövdeleri tümülüsün eteklerinde iken başlar ön tarafta yerde sıralı. Orjinalinde başlar gövdenin üzerinde, depremler vs bazılarını koparmış gövdeden, arkeolojik çalışmalar sonrasında ise tüm kafalar gövdeden ayrılarak ön tarafa yerleştirilmiş. Bir kaç yıl öncesine kadar heykellerin arasında dolaşmak serbest imiş, şimdilerde ise heykellerin çevresinde bir güvenlik bandı yer alıyor.
Nemrut’un tepesinde yaklaşık 2000 mt.de bu heykeller nasıl mı bulunmuş; 1800 lü yılların sonlarına doğru malum o dönemlerde Almanlar Anadolu topraklarında tren yolu, karayolu gibi projeler yapıyorlar. Diyarbakır karayolu inşaatı için yörede bulunan Alman mühendis Sister, yöredeki köylülerden dağın tepesindeki kalıntıları duyar ve köylülerle birlikte dağa çıkar, Alman-Osmanlı arkeoloji heyeti yöreyi ziyaret eder, o dönemlerde ressam olarak tanıdığımız Osman Hamdi Bey Osmanlı’nın Arkeoloji müzesi müdürüdür ve kazı çalışmalarını başlatır. 1960’lı yıllara kadar süren çalışmalardan sonra bölge ziyarete açılır. Ancak tümülüsün hala kapalı olduğunu dip not geçeyim.
Tümülüsün eteklerindeki heykeller, güneşi selamlamak ve uğurlamak için yapılmışlar, her baktığımda aklıma Şili’nin Paskalya Adası’ndaki Moai heykelleri geldi, onlar da okyanusa bakıyorlar birilerini beklercesine… Her ne kadar aralarında bir bağlantı olmasa da insan benzetiyor işte. Nemrut heykelleri ile ilgili olarak okuduğum en enteresan şey; heykellerin yapıldığı taşların Nemrut Dağı’na ait olmadığı… Yani bu taşlar yakın çevredeki taşlardan yapılmışlar… Birinci ihtimal; tonlarca taşın dağın tepesine taşınıp burada işlendiği ve heykele dönüştürüldüğü, ikinci ihtimal ise heykellerin başka yerde yapılıp dağın tepesine taşındığı… Kaldı ki her ihtimal de o kadar zor ki… Tonlarca taş ve yaklaşık 2000 metrelik bir zirveye yolculuk…
Nemrut’ta yıldızları fotoğraflamak
Nemrut Dağı, gündoğumu ve günbatımı izlemek için çok çok özel bir nokta. Turistler ve yöre halkı bu anlarda teraslara çıkıp bu muhteşem amyansı yakalıyorlar ancak dağda gecelemek ve kamp kurmak yasak, günbatımı sonrasında görevliler tüm ziyaretçileri bölgeden çıkartıyorlar.Biz İstanbul’dan gelen yaklaşık 15 kişilik bir fotoğrafçı grubu olarak yetkililerden özel izinle geceyi Nemrut dağı heykelleri arasında geçirdik. Önce akşam üzeri 5 gibi dağa çıktık, ama ne çıkış… Yaklaşık 450-500 metrelik bir merdiven ile tepeye tırmandık, eskiden bu yol toprak yolmuş ve katırlarla çıkıyorlarmış, iki yıl önce beton basamaklar yapılmış. Sırtımda 10 kg.luk çantayla çıkış yaklaşık 45 dakikda sürdü, kan ter içinde… Günbatımını ucundan yakaladım… Daha erken yola düşmek gerekiyormuş…
Tam bir bankta oturmuş günbatımı izlerken küçük bir kız çocuğunun ağlama seslerini duydum… 4-5 yaşındaki dünya tatlısı kız ” günbatımını kaçırdı diye” ağlıyor, ailesine sitem ediyordu. Hem güldüm hem sevindim aslında, bu yaşta bir çocuğun günbatımı hayranlığını hiç görmemiştim… Sonrasında yanıma çağırıp bir kaç poz fotoğrafını çektim günbatımına karşı, O’nun azıcık da olsa mutlu olması beni inanılmaz mutlu etti.
Güneşi uğurladık, sonra sabaha kadar samanyolu ve yıldızların altında oldukça mistik bir ortamda tripodlarımızı kurup yıldız pozlama fotoğrafları çektik. Her bir fotoğraf ortalama 1 saatte çekildi, yani çekilmesi karta kaydı, ön hazırlık vs ortalama 1 saat… Deklanşöre bastıktan sonra portatif koltuğuma oturup yüzümü gökyüzüne ve yıldızlara çevirip gecenin keyfini çıkardım. Milyarlarca yıldız bize işlek ediyor bu gece. Ay ise hilal döneminde, ışığı ile geceyi aydınlatamıyor, zaten bu dönemde gelmemiz gerekiyordu… Yıldızların keyfini çıkartarak geçirdiğim benzer bir gece olmadı bu ana kadar. Çok güzel geceler, yıldızlı geceler oldu ama böylesi hiç olmamıştı.
Yıldızların altında ve heykellerin arasında ortam o kadar güzel ki, uyuyarak bu anı kaçırmak istemedim, derken çabucak sabah oldu. Bu sefer Doğu Teras’a geçip bir kaç kare fotoğraf çekip sonrasında güneşin doğuşunu izlemeye başladım. Gece ve yıldızların etkisi bende o kadar yoğun oldu ki gündoğumu açıkçası beni o kadar etkilemedi, oysa ki sadece gündoğumunda olsaydım eminim ki çok etkilenecektim.
Nemrut Dağı Milli Parkı içinde başka neler var?
Unesco Dünya Kültür Listesi Nemrut Dağı heykelleri ile sınırlı değil; Cendere Köprüsü, Eski Kale, Yeni Kale ve Karakuş Tepesi’ni kapsayan bölgenin tamamı Unesco korumasında. İkinci gecemizi Cendere Köprüsü’nde geçirdik, sabahladık tabir yerinde ise… Yıldızlar Nemrut’taki kadar baştan çıkartıcı değildi, şehrin ışıkları az da olsa bölgeyi aydınlattığından şahane yıldız fotoğrafları çıkmadı ama gündüz hali ile tarihi Cendere Köprüsü’nü ve çevresini görmüş olduk.
Cendere Köprüsü’nün hikayesi:
Cendere köprüsü 2000 yıldır herşeye rağmen varlığını sürdürüyor, yakın zamana kadar ağır araç trafiğine açık olan tarihi köprü şimdilerde sadece yaya trafiğine açık. Eski adıyla CHABİNAS olan şimdiki adıyla Cendere Suyu üzerinde bulunan köprü 1 yy. sonlarında Samsat’ta karargah kurmuş olan 16.Roma Lejyonu Septimius Severus tarafından inşa edilmiş.
Septimius Severus, ailesinin onura inşa ettirdiği köprünün giriş ve çıkışlarda yer alan sütunları; güneydekiler sağda bulunan sütünü kendi adına, karşısındaki sütünü eşi ve askerlerin annesi olarak anılan Jullia Domna onuruna, kuzeydeki ve halen yerinde duran sütünü büyük oğlu Caracalla onuruna karşısındaki ve Caracalla tarafından ortadan kaldırılan sütünü küçük oğlu Geta onuruna diktirmiş. Ancak, Caracalla’nın taht kavgası sonucu kardeşi Geta’yı ortadan kaldırması ile bu sütunda kaldırılmış. Bu nedenle köprüde üç sütun yer alıyor…
Köprü kemeri 92 adet taş blokun üst üste bindirilmesi ile hiç çimento kullanılmadan inşa edilmiş ve deprem ve yer sarsıntılarına karşı köprü ve sütunlara esneklik payı sağlanmış. Köprü üzerindeki sütunların üzeri kitabelerle süslenmiş ve bu kitabelerde köprünün tarihi ve yapılışı hakkında bilgi veriliyor. 2000 yıldır çimentosuz ayak kalan bir köprü !!!
Köprünün su seviyesinden yüksekliği 18 uzunluğu ise 118 metre, genişliği 5-8 metre olup, sütunlar yedi adet blok taştan yapılmış yüksekliği 6 metre. Tarihi Cendere –Roma Köprüsü 1951 ve 1997 yıllarında sadece iki kez restorasyon görmüş.
Şimdilerde ise Cendere Deresi üzerinde HES kurulduğundan derenin suyu oldukça azalmış, yöre halkı dere yatağında piknik yapıyor…
Nemrut Dağı nerede, nasıl gidilir?
Nemrut Dağı, bildim bileli Adıyamanlılar ile Malatyalılar arasında paylaşılamaz, haksız da sayılmazlar aslında. Kültürel ve tarih açısından paha biçilemez değerde olan bölgenin herkesin kendi şehrinin sınırları içinde olmasını istemesi gayet normal. Ama işin gerçeği şu ki Nemrut Dağı Adıyaman ilimizin Kahta ilçesi sınırlarında buluyor.
İstanbul’dan Adıyaman’a Türk Haya Yolları’nın her gün tek uçuşu bulunuyor. Adıyaman Havalimanı Kahta ilçe merkezine 16 km mesafede. Uçaktan iner inmez bizi bekleyen servis araçlarına binip önce 15-20 dakika süren bir yolculukla Kahta’ya geliyoruz. Kalacağımız otelin çalışanları bize özel yeme içme üzerine bir alışveriş yapıyorlar, malum 2 gün fotoğraf kampında olacağız ama yemeksiz olmaz. Alışveriş sonrasında Nemrut Milli Parkı’na yakın bir lokasyonda olan otelimize gitmek üzere yola devam ediyoruz.
Kahta’ya 45 km mesafedeki Karadut Köyüne yolculuğumuz 40-45 dakika sürüyor, keyifli ve sıkıntısız bir yol. Yollar dağa doğru yaklaştıkça virajlı olmaya başlasa da ürkecek bir durum yok. Terör açısından da korkulacak bir durumla karşılaşmadık. Özetleyecek olursam havalimanından yaklaşık 1 saatte Karadut Köyü’ne vardık, buradan Nemrut Dağı sadece 10-15 dakika mesafede.
Notlar;
- Yıldız pozlama fotoğrafı nasıl çekiliyor diye merak ediyorsanız tıklayınız…
- Ben de Nemrut’ta yıldız pozlama fotoğrafı çekmek istiyorum diyorsanız Zayende Travel’in instagram hesabını ya da web sitesinde takip edip bir sonraki etkinliğe katılabilirsiniz.
- Nemrut Dağı’na çıkarken hafif bir çanta alınız. Gündoğumuna çıkıyorsanız da bir mont kesinlikle alın, yazın bile serin oluyor.
- Yürüyüş ayakkabısı ile dinlenerek, acele etmeden çıkınız.
- Yukarıda asla çöp bırakmayınız.
Bu muhteşem geceyi yaşamama sebep olan sevgili Yelda Baler’e ve harika fotoğrafları çekmeme yardımcı olan hocamız Erdem Sılay’a gönülden teşekkürler…
2 yorum
Türkiye’de en çok merak ettiğim noktalardan biri Nemrut. O kadar çok fazla zenginliği var ki toprakların, değerlendirilirse sadece turizm ile bile yaşayabilir.
Nemrut ve Güneydoğu, sadece turizm ile ayakta kalabilir… Ama Türklerin bile gitmeye çekindiği coğrafyaya yabancılar hiç gelmez… Şimdilik yakın olmasa da bir gün mutlaka olacaktır… BU arada Nemrut a terör açısından gitmek tehlikeli değil, ayrıca belirtmek isterim…