Nice’den Eze Köyüne doğru yola çıkmıştık ki daha ilk kilometrelerinde arabayla kıvrıla kıvrıla yamacı tırmanırken gördüğüm manzara muhteşemdi. Arkadaki arabaların korna seslerine aldırış etmeden dörtlülerimi yaktım ve sağdaki seyir terasına ani bir giriş yaptım. Bulunduğumuz noktanın adı; French Villa-Sur-Mer. Fotoğraf çekimi ve manzara izlenimi sırasında kafaya koydum, o denizde ya yüzülecek ya yüzülecek 🙂
Nice’e 7 km. mesafedeki bu güzel yarımadaya tatilin son ve tam gününü ayırdım. Lüks villaların arasından daracık sokaklardan sahile indiğinizde yol ikiye ayrılıyor, sağ taraf plajlara gidiyor. Merkezde büyük bir marina var, irili ufaklı bir çok yat demir atmış, yöre zenginlerin tatil yaptığı özel bir tatil mekanı olunca marina kaçınılmaz. Arabayı uygun bir parka alanına park edip peşin peşin otopark ödemesini yapıp, fişini ön cama iliştirdim. (araç kiralık olduğundan ciddi bir ceza direk kredi kartımdan çekilir ve itiraz etme şansım da pek olmaz) Süpermarketten meyve ve sandviç malzemeleri alıp plaja doğru yürümeye koyulduk.
Cap Ferrat; Ferrat Burnu demekmiş, küçük bir yarımada ve etrafında da yürüyüş yolu var, yarımadanın geniş olan sağ ve sol kıyılarında denize girebileceğiniz ücretli ve ücretsiz plajlar mevcut. Ada yeşillik açısından zengin, evler çiçeklerle bezenmiş. Yüksek duvarlı malikanelerin bazıları müze gibi belli bir ücret karşılığında gezilebiliyor, bu malikanelerin bahçeleri büyük ve muazzam.
Aslında 1900lü yılların başlarında koyunların otladığı, boş tarlaların olduğu bu lüks tatil beldesi 20. yüzyılın başlarında Belçika Kralı 2. Leopold‘un Cap Ferrat’da mülk satın alması ile dünya zenginlerinin dikkatini çekmiş ve sonraki yıllarda da meşhur Rothschild ailesinden Beatrice Ephrussi de Rothschild Toskana tarzı bir saray yaptırmış, bu yapı şimdilerde müze olarak ziyaretçilere açık. Charlie Chaplin, Elisabeth Taylor da burada ev sahibi olmuş ünlüler arasında.
Halk plajı ile ücretli plaj yanyana, tek farkı şezlongların varlığı. Havluları yere serip denize attık kendimizi, Akdeniz, güzel olmaz mı… Fotoğraf makinamı takıp yarımadanın etrafını yürüyüşe çıktım. Burun tarafı oldukça dalgalı ve buralardan denize giriş yok. Evlerin arka bahçeleri bu yürüyüş yoluna açılıyor, bir ara sokaktan da tepeye doğru yürümeye başladım, kilisenin çan sesleri geliyordu, yaklaştıkça kilise ile aynı boyda dev bir Meryem Ana heykeli göründü. Chapelle Saint Hospice kilisesi, Cap Ferrat’ın tepesinde ağaçlar arasında, tüm marina ve çevresindeki manzaraya hakim.
Deniz, güneş ve lüks tatil tercih edenler için ideal bir tatil yöresi Cap Ferrat.